Yeni kara film türündeki La doppia ora (2009) ile sinemaya adım atan Giuseppe Capotondi, uzun zamandır dizi yönetmenliği yapıyordu. The Burnt Orange Heresy (Yanık Portakal, 2019) ile hem sinemaya hem de kara filme bir dönüş gerçekleştirdi. Filmin uyarlandığı kitabın Charles Willeford’un aynı isimli romanından olduğunu ve Türkiye’de çevirisinin Ayrıntı Yayınları’nın Kara Kitaplar dizisinden çıktığını da belirtelim. Amerikalı yazarın bu kitabı, İtalyan bir yönetmenle buluşunca mekan olarak değişiklik gerçekleşmiş ve Florida’da geçen kitap, uyarlamada İtalya’yı mesken tutmuş. Sanat dünyasının bir parçası olan insanları eleştiren film, işin içine suç ve entrikayı dahil ederek kara filme modern bir bakış atıyor.
Resim eleştirmeni James Figueras’ın gösterişli girişinin ardından gerçek ile yalan sürekli birbirine girer. Kimsenin birbirine güvenmediği ve güvenenlerin de saf olduğu yanılsamalardan ibaret bir dünyadır. Kara filmlerin en çok akıllarda kalan karakterlerinden olan ölümcül kadın (femme fatale) genellikle karadul ile bağdaştırılır. Karadullar, çiftleştikten sonra erkeğini yiyen bir örümcek türüdür. Ölümcül kadınlar da erkekleri baştan çıkardıktan sonra hayatlarını altüst ederler hatta ölümlerine bile yol açabilirler. The Burnt Orange Heresy ise ölümcül bir erkeğe odaklanarak onun da ölüm ve uğursuzluk getirdiğini söyleyip bariz bir şekilde karasinek ile sembolize eder. James’ın eleştirmenliğini de yine aynı metaforla birleştirmemiz mümkün. Karasinekler yiyemedikleri sert besinleri mide salgılarıyla eriterek beslenirler. Resim yaparak başarılı olamayacağının bilincinde olan James, eleştirmen olur. Yani başkalarının ürettiklerini aynı giriş sahnesinde olduğu gibi yalanlarıyla kirleterek beslenir.
Resim eleştirmeni, arkası sağlam zengin bir koleksiyoncu, yıllardır ortalarda görünmeyen bir ressam ve gizemli bir kadının arasında geçen çetrefilli bir olayı anlatan film, sanatçıyı değil sektörü eleştiriyor. İkiyüzlülüğe ve yalanlara sığınan insanlara James’ın yani anti kahramanın çerçevesinden bakıyoruz. Yeni tanıştığı Berenice ise bulanık geçmişiyle hikayeye merak duygusu katmaya çalışıyor ama bir kara filmden beklenen tehlikeli kadın imgesi yerine sadece soru işaretleri bırakarak katkı sağlıyor. Koleksiyoncu karakterini canlandıran Mick Jagger’ın ise diğer oyunculara göre performansı düşük kalıyor. Sanat dünyasını eleştiren bir başka film olan The Square (2017) filminde de yer alan Claes Bang, ağzından düşmeyen sigarası ve paranoyak halleriyle sanat ve kara filmi birleştirmeyi başarıyor. Çift olarak Claes Bang ve Elizabeth Debicki uyumlu olmasına rağmen Debicki’nin karakteri biraz daha derinleştirilebilirmiş. Esrarengiz ressamı canlandıran Donald Sutherland ise küçük rolüne rağmen filmin en iyisi ve onunla beraber hikaye olması gerektiği noktaya gelmeyi başarıyor.
18. Filmekimi’nde gösterilen The Burnt Orange Heresy, beklentiyi yüksek tutmamak koşuluyla keyifli bir yeni kara film. Hissettirmek istediği gerilimi filmin bütününe pek yayamasa da sıkmadan kendini izlettiriyor. Türün sevenleri bir şans verebilir.
KÜNYE / IMDB: 5,5
Yönetmen: Giuseppe Capotondi
Senaryo: Scott B. Smith, Charles Willeford (romanından uyarlandı)
Oyuncular: Claes Bang (James Figueras), Elizabeth Debicki (Berenice Hollis), Donald Sutherland (Jerome Debney), Mick Jagger (Joseph Cassidy)
Müzik: Craig Armstrong
Görüntü Yönetmeni: David Ungaro
Kurgu: Guido Notari
1 Yorum
son sahnedeki evde ne gosterildigini tam olarak anlayamdim.guzel filmdi