Busanhaeng (Train to Busan, Zombi Ekspresi, 2016) filmiyle Güney Koreli zombiler popüler hale gelmiş ve devam filminin geleceği duyurulmuştu. Netflix de hiç vakit kaybetmeden 2019’da Kingdom dizisiyle meşaleyi taşımaya devam ediyor. Saray entrikaları, hızla yayılan salgın ve sınıf çatışmaları ile arka fonu zenginleştirilen dizinin bir sezonu 6 bölüm sürüyor. George A. Romero’nun haz etmediği koşan zombiler ve klasik korku filmlerindeki vudu benzeri bir ritüel sonucunda zombileştirilen insanların olması, dizi hakkında yüzeysel de olsa bir fikir verecektir. İlk iki sezonun genel bir değerlendirmesini yapacağım için kimi sürprizlere önceden maruz kalabilirsiniz. Onun için diziyi izledikten sonra okumanızı öneririm.
Kingdom’un ilk iki bölümünde saray entrikaları ekseninde, Kore’nin toplumsal ve ahlaki kurallarına odaklanılıyor. Babasına karşı ayaklanmaya çalışan Veliaht Prens’in peşinden giderek savaş sonrası yokluk çeken halkı ve sefa süren Lordlar arasındaki uçurumu görürüz. Annesi cariye olduğundan yarı asil bir soya sahip olan Veliaht Prens’in ilk önce hayatta kalma ve hak ettiği tahta oturma çabasını izlerken sonrasında kana ve insan etine açlık duyan zombilerle mücadelesine şahit oluruz. Geleneklere göre tahtın hak edeni daha doğmamış bir bebektir ama Veliaht Prens’in halkı koruyup kollaması ve saraydakilerin yaptığı gibi ezileni görmezden gelmemesi artık bazı siyasi kuralların değişmesi gerektiğinin bir göstergesidir. Son zamanlarda bizde de sıkça telaffuz edilen ama uygulandığına pek de şahit olmadığımız liyakat kavramı da burada devreye girer. Babasını tahttan indirme çabasına karşın izleyici olarak Veliaht Prens’in krallık mevkiini layığıyla yerine getireceğini düşünürüz.
Dizide diğer bir önemli detay ise salgını başlatan kişi… Balık baştan kokar misali salgının çıkış noktası kral ile başlıyor. Etrafındaki soyluların kuklası olan kralın vakitsiz ölümü planların suya düşmesine sebep olur. Böylece kralı, kana ve insan etine doyumsuz olarak da olsa tekrardan dirilterek hayatta kalmasını sağlarlar. Fakat kralın öldürdüğü bir gencin cenazesi, savaş yaralarını sarmaya çalışan ve açlıkla mücadele eden küçük bir yere gönderilir. Bu genci pişirip yiyen halk ise canavara yani zombiye dönüşür. Onlar da aynı kral gibi insan etine karşı dayanılmaz bir arzuyla etrafta koşturup durur ve salgının gittikçe büyümesine yol açarlar. Sarayın içinde alınan yanlış kararlar tüm toplumu etkiler. Ayrıca Lordlar da bencillik konusunda saraydan aşağı kalmaz. Devleti yönetenlerin her kademesinin sorunlu olduğunu, halkı değil asilleri korumaya çalıştıklarını ve batıl geleneklere sırtlarını dayadıklarını görmek mümkün.
Kingdom’a türler açısından baktığımızda ise korku, gerilim, aksiyon, savaş ve dramın kullanıldığını görüyoruz. Salgın ile mücadelede kullanılan savunma taktikleri sıcak savaşın içinden yeni çıkmış bir toplum için hiç de zor değildir. Veliaht Prens’i korumak için yapılanlar, aslında yönetimin değişmesi gerektiğine inananların fedakârlıklarıdır. Bunun için aksiyonun hemen ardından dram gelir. Dizinin korkutucu öğesi zombilerdir fakat saraydan gelen askerlerin Veliaht Prens’i yakalama, öldürme çabaları ise gerilimin sürekli ayakta kalmasını sağlar.
Dizide işlenen zombi kavramına ayrı paragraf açmak daha doğru olacak. İlk bakışta klasik dönem zombi filmleriyle benzer bir şekilde vudu tarzı bir ritüelle salgın ortaya çıkıyor gibi bir izlenim bırakıyor. Akupunktur yöntemiyle beyne enjekte edilen diriliş çiçeğinin aslında dönemine göre bilimsel bir tarafı var. Bir batıl inanç veya kulaktan kulağa yayılan bir söylentiden çok aşama aşama bir hastalığın çözüme kavuşma çabası işlenir. Bu açıdan virüs veya salgın alt türüyle daha çok benzerlik taşıyor. George A. Romero sinemasıyla beraber nereden geldiği belli olmayan zombi illetinin başlangıç noktası, Kingdom ile insan hırsının bir sonucu olduğuna bağlanıyor. Özellikle tüketim kültürüne tepkisini ortaya koyan Dawn of the Dead (1978) ile yapılan sistem eleştirisi, Kingdom ile de kendini gösteriyor. Çarpık sistemin yaratıcılarının aldığı bencilce kararların, sistemin kurbanlarına olan ölümcül yansımasını izliyoruz. Zombi kavramının toplumsal yansımasını bir kenara bırakıp tür klişelerine kısaca bakarsak normalde gece veya gündüz fark etmeden ortalıkta dolanan zombiler, Kingdom’da geceleri ortaya çıkıp gündüzleri saklanan canavarlar olarak tasvir edilir. Vampir kavramıyla benzerlik gösteren bu özelliğin düşündüğümüz gibi olmadığı ise çok geçmeden ortaya çıkar. Ayrıca tür sinemasından farklı olarak zombiliğin bir tedavisi vardır ve bu açıdan baktığımızda dizinin zombi ile virüs (salgın) alt türüyle harmanlandığını gözlemlemek mümkün.
Kingdom’da gerçekleşen olayların gayet hızlı ilerlemesi ve ilk iki bölüm sonrasında korku ve aksiyonun hiç düşmemesi türün severlerini memnun edecektir. 10. sezona gelen ve sanki hiç bitmeyecekmiş gibi halen devam eden The Walking Dead’den sıkılanlar için iyi bir alternatif olabilir. Ama Kingdom’un 2. sezon finalinin herkesi memnun edemeyeceği de ortada. Osmanlı tarihinde babasını, oğlunu veya kardeşini katledip tahta geçenlere alışık olduğumuzdan Kore’nin Veliaht Prens’inin yaptığı fedakarlık bize fazla duygusal gelebilir.
KÜNYE / IMDB: 8,3
Yönetmen: Kim Seong-hun, Park In-Je
Senaryo: Kim Eun-hee
Oyuncular: Ju Ji Hoon (Veliaht Prens Lee Chang), Bae Doona (Seo Bi), Kim Sung-Kyu (Young Shin), Kim Hye-Jun (Kraliçe Cho), Suk-ho Jun (Cho Beom Pal), Ryu Seung Ryong (Cho Hak Joo), Kim Sang-ho (Moo Young), Heo Joon-ho (Ahn Hyun)
Ülke: Güney Kore, ABD