Ölüler, ölülerle konuşanlar ve yaptıklarından pişmanlık duyanlar… Ölümle başlayan ve ölümle biten birbirine dirsek teması olan ancak bu temasın ötesine geçemeyip kendi içerisinde bir bütünlük sağlayamayan 3 farklı hikayenin anlatıldığı bir film Books of Blood (2020, Kan Kitapları). Clive Barker’ın aynı adlı kitap serisinden uyarlanan film, içerisinde Barker’ın yaratısından çıkan kitaplar ve filmlerde çokça rastladığımız intikam ve öte dünya kavramlarına yer vermekle birlikte anlatısında kullandığı şiddetin tonlarının yapaylığa kaçışı ve belli noktalarda komik duruşu Barker’ın kitaplarına bir hakaret olarak bile sayılabilir.
Daha önce The Orville (2017-) ve Salem (2015-2017) gibi dizilerde yönetmenlik yapmış Brannon Braga’nın yönettiği Books of Blood, Braga’nın ilk uzun metrajı olsa da filmin televizyon için üretilmiş olması Braga’nın dizi estetiğinin dışına çıkamamasına ve kült olabilme potansiyeline sahip bir korku antolojisini yaklaşık 110 dakikalık bir The Twilight Zone (Alacakaranlık Kuşağı, 2019) bölümüne dönüşmesine neden oluyor. Dizi estetiğinden kastettiğimiz şey ise sadece kameraya yansıyan fazla pürüzsüz ve kusursuz görüntüler değil. Anlatının hızlılığı içerisinde kaybolan karakterlerle özdeşleşememe problemi ve bu hızlılık içerisinde her cümleye mühim bir anlam atfetmeye çalışan diyaloglar da bahsedilen dizi estetiği içerisinde.
Books of Blood bir cinayetle açılıyor. Bu cinayetin hemen arkasından kötü sayılabilecek bir jenerikle kendimizi ilk öykü olan Jenna’nın hikayesinde buluyoruz. Seslere karşı hayli duyarlılığı olan, kullanması gereken ilaçları bırakmış, bu yüzden de annesiyle sürekli tartışan Jenna’nın evden kaçmasına ve kaçış yolu üzerinde bulduğu bir evde konaklamasına şahit oluyoruz. Konakladığı ev ise sıradan bir ev değil, hikayenin gerilim tonlarından çıkıp korku tonlarına büründüğü kısım da bu eve gelişle başlıyor.
İlk hikayede, yaşayanlardan gelen tehlike ikinci hikaye olan Miles’ta yerini ruhlardan, öte dünyadan gelen tehlikeye bırakıyor. Burada her şey, oğlunun vefatı sonrasında kendini toplamaya çalışan profesörün, ruhlarla konuştuğunu iddia eden bir adamla tanışmasıyla başlıyor. İlk öykünün aksine kullanılan renkler burada daha koyu, ekrana yansıyan kan miktarı ise her geçen saniye artış gösteriyor. Bu artış bir anlamda Books of Blood’ı da görünür kılıyor.
Filmin başında izlediğimiz ve Jenna’nın hikayesiyle uyuşmayan cinayet sahnesi ise üçüncü ve son hikayenin temelini oluşturuyor. Hikayede Books of Blood’ı arayan ve bu uğurda cinayet işlemekten geri durmayan silahlı iki kişiyi takip ediyoruz. Onların kan kitabını arayışına, önceki öykülerde tanıştığımız karakterler de eşlik ediyor. Bu eşlik edişin temel sebebiyse antoloji olarak yapılmaya çalışılmış film içerisindeki öykülerin birbirlerine bağlılığını göstermek. Ancak öyküler arasında geçiş yapan karakterlerle ortak bir bağlam ne yazık ki sağlanamıyor. Hatta öyle ki bazı noktalardaki geçişler gülünç bile kalıyor. Durum böyle olunca ise film korkutma etkisini kaybediyor.
KÜNYE / IMDB: 5,6
Yönetmen: Brannon Braga
Senaryo: Brannon Braga, Adam Simon, Clive Barker
Oyuncular: Britt Robertson (Jenna), Freda Foh Shen (Ellie), Nicholas Campbell (Sam), Anna Friel (Mary), Rafi Gavron (Simon), Yul Vazquez (Bennett), Andy McQueen (Steve), Kenji Fitzgerald (Gavin), Paige Turco (Nicole)
Müzik: Joel J. Richard
Görüntü Yönetmeni: Michael Dallatorrne
Kurgu: John Duffy
Ülke: ABD