Toplumlarda cinsiyetçi politikalar her geçen gün sertleşirken, bu konuda söz söylemek isteyenler vatan haini ilan edilirken sözde cinsel eşitlikten yana olanlar ise sadece sosyal medya üzerinden sahiden de sözde kalan “yanınızdayız, kadına şiddete hayır” gibi mesajlar paylaşırken toplumun geri kalanı bu duruma gözlerini kapıyor, eşitlik varmış, şiddet yokmuş gibi davranıyor, yaygın bir kesim ise cinsiyet konusundaki ayrımı ve şiddeti olumlamak için “kadındır yapmıştır bir şey” gibi alçak sözler söylemekten geri duramıyor.
Toplumun temeline yayılan, üzerine tartışılması bile yanlış olan temel hakların bu kadar farklı görüşlerle ele alınması İstanbul Sözleşmesinin uygulanmasını da engelliyor. Öyle ki sözleşmenin ilk maddesi olan; “a kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak; b kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak; c kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak…”[1] kimi zihniyetler ve çıkar grupları tarafından sekteye uğratılıyor. Durum böyle olunca yani yetkili kurumlar görevlerini kadınların lehine kullanmayıp gücü olandan yana kullanınca, adalet arayışı mağdur olan kadınlar tarafından yürütülmek durumunda kalıyor.
Emerald Fennell’in yönettiği Promising Young Woman (2020) filmi de intikamla karışık bir adalet arayışını izleyiciye sunuyor. Film şiddetin kadına karşı uygulanan her türünü işlemekle kalmıyor aynı zamanda bu şiddete sessiz kalanları, görüp engellenemeyenleri, şiddete maruz kalan kadını suçlu bulanları, sarhoş olmasaydı kendine sahip çıksaydı gibi sözler sarf edenleri de keskin bir dille eleştiriyor. Bu açıdan filmin şiddetin her türüne karşı gelen ve bunu olumlayanlara karşı çekilmiş bir manifesto olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Fennell’in kullandığı çekimlerle gerilim havası hiç düşmeyen filmin polisiye olarak adlandırılmasındaki neden ise ana karakter Cassandra’nın en yakın arkadaşının ölümüyle sonuçlanan olaylar zinciri içerisindeki isimlere bir bir ulaşması, adeta bir dedektif gibi sorumluları teker teker cezalandırmasından kaynaklı. Yapılan cezalandırmaların şiddeti yeniden doğuran cinsten olmaması yani şiddete şiddetle karşılık vermemesi ise filmin bir başka olumlu tarafı oluyor. Sarf ettiği sözlerin açtığı yolda ilerleyerek amacını meşru bir biçimde anlatıyor.
KÜNYE / IMDB: 7,5
Yönetmen ve Senarist: Emerald Fennell
Oyuncular: Carey Mulligan (Cassandra), Adam Brody (Jerry), Clancy Brown (Stanley), Ray Nicholson (Jim), Jennifer Coolidge (Susan), Sam Richardson (Paul), Alison Brie (Madison), Molly Shannon (Bayan Fisher)
Müzik: Anthony Willis
Görüntü Yönetmeni: Benjamin Kracun
Kurgu: Frederic Thoraval
Ülke: ABD
[1] Merkezi, B. H. (2020, Ağustos 20). İstanbul Sözleşmesi’nin tüm maddeleri… 02 09, 2021 tarihinde Bianet: https://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/229375-istanbul-sozlesmesi-nin-tum-maddeleri adresinden alındı.