İçinde hırs haricinde hiçbir duygu barındırmayan bir kadının sıkışıp kaldığı kasabadan kurtulmaya çalışmasını anlatan Beyond the Forest (Öldüren Aşk, 1949), King Vidor’un yönetmenliğini yaptığı bir kara film. Türdeşlerine göre biraz sıkıntıları olmasına rağmen Bette Davis, filmin her karesine nüfus ederek kötücüllüğün sınırlarını aşan kült olabilecek bir karaktere imza atıyor. Acımasızlık ve hırs konusunda Leave Her to Heaven (1945) filmindeki Ellen Berent Harland (Gene Tierney) ile yarıştığını ve benzer yöntemlere başvurduğunu söyleyebiliriz.
İzleyiciye öğüt veren bir yazıyla başlayan film, boş bir kasaba görüntüsüyle açılarak daha ilk sahnesinden merak uyandırmayı başarır. Ana hikayenin ilerisindeki bir andan başlayarak ve anlatıcıyı devreye sokarak yaşananların vahimliğini gözler önüne serer. Cinayetle suçlanan Rosa Moline’i ilk defa mahkeme salonunda görürüz. Sonrasında olayların en başına döner, tekrardan anlatıcı veya flashback ile karşılaşmayarak olayların akışına müdahale edilmeksizin hikayeyi öğreniriz.
Zengin ve lüks bir yaşam sürmek isteyen Rosa, kasabanın en mutlu insanı olması gerekirken sahip olduğu hayatın kıymetini bilmemektedir. İçi iyilikle dolu doktor bir eşi, büyükçe bir evi ve hizmetçisi vardır. Çalışmak zorunda değildir ve bakmak zorunda olduğu bir çocuğu da yoktur. Ama Rosa yine de mutsuzdur. Peki bu kadın ne istemektedir? Tabii ki kasabadan kurtulmak ve onun için zenginliğin simgesi olan Chicago’da yaşamak. Bu hayaline ulaşabilmesi için de tek gereken zengin bir kocadır. Çünkü istediği ve hak ettiğini düşündüğü lüks hayata ve son moda kıyafetlere bir kasaba doktoruyla evli kalarak ulaşması pek de mümkün değildir.
Her zamanki gibi sivri dilli ve hazır cevap bir karakteri canlandıran Bette Davis, benzer ölümcül kadınlardan biraz farklıdır. Bu tarz rollerde daha çok 20’li yaşlarının sonunda veya 30’lu yaşlarının başında ‘femme fatale‘ler karşımıza çıkar. Ama o 41 yaşındadır. Ne kadar topuklu ayakkabı giyse de makyaj yapsa veya saçlarını savursa da ilk bakışta baştan çıkaran kadın izlenimi vermez. Onu ölümcül kadın yapan cazibesinden çok tutkusu ve hırsıdır. Her cümlesi iğneleyici ve kibir doludur. İzleyicinin onunla özdeşleşememesi için elinden geleni yapar. Altın kalpli kocasını aldatır, fakir ama çocuklu kadınlara laf sokar, içkiyi bırakmaya çalışan bir adama kendi çıkarı için içki verir. “Şeytan”ın kadın görünümünde vücut bulmuş halidir ve onunla kötülükte yarışacak başka kimse yoktur. Eşini aldattığı zengin adam bile onun kadar kötü değildir. Rosa’ya izleyicinin sempati duyabileceği tek zaman dilimi Chicago’ya gidip döndüğü, egosunun yerle bir olduğu kısa süreçtir. Ama toparlanması çok uzun sürmez.
Filmde iyi ile kötünün sınırlarının keskin bir şekilde çizilmesi, karakterlerin karikatürize olmasına yol açar. Rosa şeytan, Doktor Louis ise melektir. Hatta kasabadaki çoğu kişinin de melek gibi olduğunu söylemek mümkün. Bu da Rosa’yı daha da kötücül kılarken basitleştirir. Beyond the Forest, aslında Bette Davis’in rol almak istemediği bir yapımdır ama Warner Bros ile anlaşmasından ötürü mecburen yer alır. Bu film ile beraber Warner Bros ile olan 18 yıllık sözleşmesi son bulur.* B-filme kaçan kara film karakterleriyle benzerlik teşkil eden Rosa Moline, aslında kötü tasarlanmış bir karakter olmasına rağmen kara film severleri cezbedecektir. Ayrıca filmin diğer yıldızı Joseph Cotten ise doktor karakteriyle fazlasıyla sönük kalıyor maalesef. Beyond the Forest’i fazla beklentiye girmeden, suçlu zevk kategorisinde değerlendirmek mümkün.
KÜNYE / IMDB: 7,2
Yönetmen: King Vidor
Senaryo: Lenore J. Coffee, Stuart Engstrand (romanından uyarlama)
Oyuncular: Bette Davis (Rosa Moline), Joseph Cotten (Doktor Louis Moline), David Brian (Neil Latimer), Ruth Roman (Carol Lawson), Minor Watson (Moose Lawson), Dona Drake (Jenny)
Müzik: Max Steiner
Görüntü Yönetmeni: Robert Burks
Kurgu: Rudi Fehr
Ülke: ABD