Klasik “ölümcül kadın” yerine “ölümcül erkek” karakterini işleyen In a Lonely Place (Tehlike İşareti, 1950), Nicholas Ray’in yönetmenliğini yaptığı kara film klasikleri arasında yer alıyor. Sert ve sivri dilli karakterleri canlandıran Humphrey Bogart, bu sefer şiddetin dozunu kaçırarak zaman zaman karizmatik duruşunu bir kenara bırakıp öfke nöbetleri geçiriyor. Gloria Grahame ise yine sert ve gizemli bir adama aşık oluyor.
Eskinin başarılı senaristi şimdinin ise huysuz ve saldırgan adamı Dixon Steele, Hollywood’un gösteriş ve kurallardan ibaret olan düzeninden sıkılmıştır. Hiç kimseyi umursamıyormuş gibi görünmesine karşın tek bir laf veya hareket onu çileden çıkartabilir. Tesadüf eseri hem bir cinayetle hem de hayatının aşkıyla aynı anda yolu kesişen Dixon, bir yandan sinirlerine hakim olmaya çalışacak öte yandan da düzensiz yaşamını rayına oturtmaya uğraşacaktır.
In a Lonely Place’in ana hikayesinde, gizemli bir cinayetin etrafında şekillenen bir melodram anlatılır ama alt metinde savaş nevrozuna odaklanılmaktadır. Film boyunca sıkça yapılan göndermelerden anlaşılacağı üzere Dixon, II Dünya Savaşı’nda sevilen, başarılı bir asker olmuştur. Ama gündelik hayata alışma süreci onun için hiç de kolay olmamıştır. Barış sürecinde yapılan disiplin odaklı askerlik ile savaş dönemindeki kuralsız ve hayatta kalma odaklı askerlik birbirinden farklıdır. Dixon’ın savaşta askerler tarafından sevilmesi onun gündelik hayatta iyi bir insan olmasını gerektirmez. Yeni tanıştığı bir kadının öldürülmesi, cinayet fotoğraflarını görmesine rağmen onu zerre etkilemez. Bu hissiz duruşu savaşta yaşadığı vahşet anılarıyla bağdaştırılabilir. Ama film bu konunun üzerinde hiç durmaz ve çoğu kara filmde olduğu gibi derdini örtük bir dille anlatmayı tercih eder. Mesela Dixon’ın önceki sabıkalarına baktığımızda 1946 tarihinden sonraki vahşi kavgalarından bahsedilir ve savaş 1945 yılında bittiğine göre onun agresif hallerinin başlangıcı da savaş sonrasına denk düşer.
Dixon ve Laurel arasında yaşanan aşk için ise ayrı bir paragraf açmak gerekir. Kara filmlerde sıklıkla kullanılan, kadınlara olan güvensizlik ve korkuya dayalı bakış açısı, başrolde Dixon olmasına rağmen geri plandadır. Çünkü film, savaş sırasında deneyimlediği dehşeti bastırarak gündelik hayatına dönmeye çalışan bir adamdan duyulan korkuya odaklanır. Adeta pimi çekilmiş bomba gibi her an patlayabilecek olan Dixon, Laurel’in kalbini kazanmayı başarır. Ama sevdiği adamın halen cinayet zanlısı olması ve öfke nöbetlerine kendi gözleriyle şahit olan Laurel, kalbinin sesine kulak verecek midir? Yoksa korkularının yegane kaynağı olan Dixon’dan kaçmaya mı çalışacaktır? Bu ikilem yaratan aşk hikayesini de yine savaş sonrasıyla ilişkilendirmek mümkün. Savaşa giden erkekler, geride bıraktığı kadınlara karşı güven duygularını yitirmişlerdir. Kadınlar ise savaşta vahşetle tanışan erkeklerin nasıl birine dönüştüğü hakkında korku duyarlar. Sam Amca’ya emanet ettiklerinin bir canavara dönüşme ihtimali, kadınlarda güvensizliğe yol açar. Çıldırmaya yüz tutmuş erkeklerin öfke nöbetleri geçirmeleri kara filmlerde genellikle savaş nevrozu ile ilişkilendirilir.
Filmdeki diğer önemli detay ise Hollywood eleştirisidir. Adeta küçük bir Hollywood’un yaratıldığı bar sahnesindeki diyaloglarda Dixon’ın sistemle olan savaşını izleriz. Hep ezilenin yanında olan Dixon, paranın ve gücün getirdiği başarıya, ikiyüzlülüğe tahammülü yoktur. Mesela yaşlı yetenekli bir aktörü korumaya çalışırken yapımcının damadının caka satmasına ise katlanamaz. Ayrıca yönetmene “bir patlamış mısır satıcısısın” dediği sahnenin geçerliliğinin halen devam ettiğini günümüz sinemasının gidişatından rahatlıkla gözlemleyebiliriz.
Ride the Pink Horse’ta olduğu gibi In a Lonely Place filmi de Dorothy B. Hughes’un aynı isimli romanından uyarlanmıştır. Fakat film ile kitabın finalinin tamamen zıt olduğunu eklemek gerekir. Nicholas Ray, Humphrey Bogart ve Gloria Grahame gibi kara filmin üç değerli isminin bir araya geldiği film, türün sevenleri ve klasik sinema tutkunları için başyapıt niteliği taşıyor. Finale kadar “katil kim” sorusunun muhafaza edildiği, iğneleyici diyaloglar ve umutsuz bir aşk hikayesine sahip olan In a Lonely Place’i, kara film severler kaçırmasın.
KÜNYE / IMDB: 8,0
Yönetmen: Nicholas Ray
Senaryo: Andrew Solt, Edmund H. North, Dorothy B. Hughes
Oyuncular: Humphrey Bogart (Dixon Steele), Gloria Grahame (Laurel Gray), Frank Lovejoy (Brub Nicolai), Art Smith (Mel Lippman), Carl Benton Reid (Başkomiser Lochner), Jeff Donnell (Sylvia Nicolai), Martha Stewart (Mildred Atkinson),
Müzik: George Antheil
Görüntü Yönetmeni: Burnett Guffey
Kurgu: Viola Lawrence
Ülke: ABD