3. Sezonun Eleştirisini Okumak İçin Tıklayınız.
Şu ana kadar 2 sezonu yayınlanan HBO dizisi True Detective’in 3. sezonu 13 Ocak 2019’da yayınlanacak. Her sezonunda farklı oyuncular ile ayrı bir vakanın çözüldüğü mini dizide cinayetlerin aydınlatılması işleniyor. Ama izleyiciyi bu kadar kendine bağlamasının sebebi karakterler ve bir felsefeye sahip olması. 3. sezon çıkmadan True Detective’in önceki sezonlarını bir hatırlatalım istedik. Dizinin incelemesi bol miktarda spoiler içermektedir.
True Detective 1. Sezon (2014)
Ardında okült simgeler bırakarak kadın ve çocukları öldüren bir seri katilin peşine düşen iki dedektifin geriye dönüşler ile anlatıldığı bir hikayeye sahip olan dizi, ağırlıklı olarak 1995 ve 2012 tarihlerinde geçiyor. 95’te aydınlatılan vakanın üzerinden yıllar geçmiştir ve benzer cesetler tekrardan ortaya çıkmaya başlayınca iki dedektif de sorguya çekilir. Kendine özgü bir felsefesi olan Rust Cohle ve standart taşra dedektifi kalıplarını temsil eden Marty Hart’ın yaptıkları araştırma sürecine odaklanırız.
True Detective’in ilk sezonuna baktığımızda anlattığı hikaye aslında çoğu kişiye klişe gelebilecek klasik bir polisiye örneği. Sapkın cinayetlerini dini motiflerle süsleyen bir seri katilin peşine düşen birbirine zıt iki dedektif… Peki diziyi türdeşlerinden ayıran özellikleri nelerdir? Biraz bundan bahsetmek lazım. Matthew McConaughey’in canlandırdığı Dedektif Rust’ın felsefesi ile olayları farklı bir açıdan ve daha derinden değerlendirmesini ilk sıraya koyabiliriz. Rust, çoğu kara film anti kahramanı gibi varoluşu sorgular, yabancılaşır ve her şeye şüpheyle yaklaşır. Geçmişte yaşadıkları onun yalnızlığı tercih etmesinin sebebi ve yansımasıdır. Kötülüğün var olduğunu ve hep var olacağını kabul eder. Söylediği iki cümle, dizinin bakış açısını genel olarak özetler. “Zaman, düz bir çemberdir. Yaptığımız ya da yapacağımız her şeyi tekrar yapacağız, tekrar…” Cinayetler 95’te aydınlanmasına rağmen tekrardan en başa dönerek araştırma yapmaları gerekir. Yani seri katil cinayet işlemeye, dedektifler de onu yakalamaya devam ederler. Dizinin finalinde her şey çözülüyor gibi görünmesine rağmen aslında sadece piyonlar cezalarını çekmiştir. Kodamanlar halen bir yerlerde aynı kötülükte ve çirkinlikte sapkın misyonlarını devam ettireceklerdir. Rust ne kadar pesimist (karamsar) olduğunu iddia etse de finalde gelecekten umutlu olduğunu ve iyiliğin kazanacağını söyler.
Dizinin diğer önemli karakteri ise Woody Harrelson’ın canlandırdığı Dedektif Marty’dir. Daha geleneksel olmasına ve Rust’ın düşüncelerine anlam verememesine rağmen ona saygı duyar. Bir çocuk veya ergenden farksız hareket eden Marty, emniyete bağlı olan klasik dedektif tipini temsil eder. Evli ve çocuklu olmasına rağmen gözü hep dışardadır ve dizinin testosteron seviyesini yükseltir. Ailesine düşkün ve geleneklerine bağlı erkek figürünü, tezatlık yaratarak yansıtır. Bunu da en güzel sorgu esnasında ailenin öneminden bahsederken geçmişe gittiğimizde dedikleriyle yaptıklarının tutmamasından anlayabiliriz.
True Detective’de, taşranın unutulmuşluğunu ve umursanmamasını, mekan olarak uçsuz bucaksız tarlalar, köhne kulübeler, ıssız yollarda geçmesinden ve hakim olan soluk renk tonlarından anlamak mümkün. Uyku sorunu yaşayan Rust’ın gördüğü halüsinasyonlar da hem görüntü hem de ışık oyunlarıyla diziye sinematografik açıdan karamsar ve gizemli bir hava katar.
True Detective’in ilk sezonunu, anlattığı “seri katil – dedektif” hikayesi üzerinden seyreder ve sürprizler ile kovalamaca sahnesi beklentisine girerseniz büyük olasılıkla sıradan bulursunuz. Daha çok karakterlerin hikayenin önüne geçtiği yapımlardan hoşlananları ve felsefi teorilere, varoluşa kafa patlatmaya meraklı izleyicileri memnun edecektir.
Yönetmen: Cary Joji Fukunaga
Senaryo: Nic Pizzolatto
Oyuncular: Matthew McConaughey (Dedektif Rust Cohle), Woody Harrelson (Dedektif Marty Hart), Michelle Monaghan (Maggie Hart), Alexandra Daddario (Lisa Tragnetti), Shea Whigham (Joel Theriot), Lili Simmons (Beth), Brad Carter (Charlie Lange),
Müzik: T Bone Burnett
Görüntü Yönetmeni: Adam Arkapaw
Ülke: ABD
True Detective 2. Sezon (2015)
İlk sezonuyla adından çokça söz ettirdikten sonra yine sağlam oyuncu kadrosuyla izleyici karşısına çıkan True Detective, felsefesini biraz kısarak daha genel bir kitleye hitap etmeye çalışıyor. Colin Farrell, Rachel McAdams, Vince Vaughn ve Taylor Kitsch gibi isimlerin başrollerinde yer aldığı 2. sezonda karanlık karakterlerden ve melankoliden vazgeçmiyor. Travmatik geçmişe sahip 4 ana karakteri başrole taşıyarak “iyi insan” olmayı gri tarafa çekip bir anti kahramanlar hikayesi sunuyor. Dedektif Ray Velcoro, Dedektif Ani Bezzerides, Otoban Devriye Polisi Paul Woodrugh ve eski mafya babası Frank Semyon’un hayatları bir cinayet sonrasında kesişir. Vinci İlçe Belediye Başkanının tuhaf ölümünün ardında yatan sırrı çözmeye çalışırken bölgenin yozlaşmış düzeniyle de baş etmek zorunda kalacaklardır.
Bir cinayeti çözme üzerine kurulu bir hikayeye sahip olmasına rağmen her kara filmde olduğu gibi True Detective’in de asıl niyeti farklı. Vinci’nin bir sanayi şehri olduğunu vurgulayan kısa çekimlerin sık sık tekrarlanması, herkesin üstüne sinen kirlenmişliğin bir göstergesi adeta. Arazi ve yeni metro anlaşmaları, mafya, uyuşturucu, fuhuş gibi yozlaşmış dünya düzeninin olmazsa olmazlarının dahil olduğu çarpık sistem, bütün karakterleri etkisi altına almıştır.
Geçmişlerinin ağırlığını üzerinde hisseden nevrotik karakterlerin bir yandan pis kokuların geldiği bir cinayeti aydınlatmaya çalışması öte yandan da kendileriyle hesaplaşması anlatılır. Sorunlu ailelerin hayata uyum sağlayamamış, tökezlemekten bitap düşmüş çocuklarına odaklanılır. Velcoro’nun çocuğuna olan umarsız sevgisi ve pek beceremese de iyi, ilgili bir baba olmaya çalışması, önüne çıkan trajik engellerle sekteye uğrar. Bezzerides’in geleneksel bir Amerikan ailesine sahip olmaması ise gündelik hayata uyum sağlayamamasına ve düzenli bir ilişki yaşayamamasına yol açar. Woodrugh’un peşini bırakmayan askeri geçmişi ile annesi ve sevgilisiyle yaşadığı sorunlara ek olarak cinsel yönelimine dair yaşadığı çıkmazlar onu bunalıma sürükler. Semyon’un hayatında açtığı temiz sayfayı kendi elleriyle karalamak zorunda kalması, babasıyla yaşadığı travmatik anılar ve bir türlü sahip olamadığı çocuk ise geleceğe olan umudunu boşa çıkarır. 4 karakterin de geçmişte yaşadığı olaylar bugünkü durumlarının vücut bulmuş halidir. Özellikle ailesel olaylar onların iktidarsızlaşmasına yol açmıştır. Velcoro’nun kendinden mi yoksa tecavüzcünün DNA’sından mı olduğunu bilmediği bir çocuğa sıkı sıkı bağlanması, Bezzerides’in annelik kavramından çok uzak olan yaşadığı tek gecelik ilişkiler, Woodrugh’un eşcinsellik ile heteroseksüellik arasında kalması, Semyon’un eşiyle çocuk sahibi olamaması ve evlatlık almayı reddetmesi… Bu sorunların hepsi, hayatı acı ve çıkmazlarla dolu karakterlerin belki de kendi ailelerinden kaynaklı sorunları kendi soylarına aktarmayı istememeleriyle açıklanabilir. Ama bu teori final sahnesiyle yıkılarak umutlu bir gelecek izlenimi bıraksa da bir nevi acıların devam edeceği anlamına da geliyor. Finalde Vinci Belediye Başkanı’nın oğlunun iktidara gelmesi aynı yozlaşmış düzenin devam ettiğinin bir göstergesi. Ama geride kalan kadınların da bu meselenin peşini bırakmaya pek niyeti yoktur. Yani dizi bir bakıma acı da olsa tatlıya bağlanmaya çalışılıyor. Aynı ilk sezondaki gibi asıl suçlular halen dışardadır ama yine de karakterler umudunu kaybetmemiştir.
True Detective’in 2. sezonu, yeni kara filmlerin karanlık ve kirli dünyasına uygun bir hikaye işleyerek türün sevenlerini memnun edecektir. Lera Lynn, Leonard Cohen, Nick Cave & Warren Ellis’ten kalbi kırık şarkılar dinlemek de dizinin melankolik duruşuna katkı sağlıyor. Ama ilk sezondaki gibi “felsefi referans” beklentisine girmenizi tavsiye etmem. Daha çok psikolojik detaylar ile süslü olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca ilkine nazaran karakterlerin fazlalaşması, geçmişteki bazı boşlukların tam doldurulamamasına sebep oluyor ama yine de hissiyatını izleyiciye geçirmeyi başarıyor. Woodrugh’un Irak ve Afganistan’a yapılan operasyonlar ile benzerlik teşkil eden Black Mountain’de yaşadıkları ve Bezzerides’ın çocukluğunda yaşadığı komün hayatı biraz eksik kalıyor. Velcoro ve Semyon karakterleri ise nispeten daha başarılı tasarlanmış.
Sonuç olarak True Detective, felsefi ve psikolojik detaylarla süslenmiş, karamsar ama yine de mücadeleyi elden bırakmayan kalburüstü bir polisiye dizi olarak akıllarda kalacaktır. Yakında izleyiciyle buluşacak olan 3. sezon ise yıllar önce işlenmiş bir suçun, farklı zaman dilimlerinde çözülmeye çalışılmasını konu edinerek ilk sezona daha yakın bir duruş sergileyecek gibi görünüyor.
Yönetmen: John Crowley, Justin Lin, Daniel Attias, Janus Metz, Jeremy Podeswa, Miguel Sapochnik
Senaryo: Nic Pizzolatto, Scott Lasser
Oyuncular: Colin Farrell (Dedektif Ray Velcoro), Rachel McAdams (Dedektif Ani Bezzerides), Vince Vaughn (Frank Semyon), Taylor Kitsch (Paul Woodrugh), Kelly Reilly (Jordan Semyon), Abigail Spencer (Gena Brune), David Morse (Eliot Bezzerides), Fred Ward (Eddie Velcoro)
Müzik: T Bone Burnett
Görüntü Yönetmeni: Nigel Bluck
Ülke: ABD