Serhat Karaaslan’ın ilk uzun metraj yönetmenliği olan Görülmüştür (Passed by Censor, 2019) ulusal ve uluslararası çeşitli festivallerde gösterildikten sonra Başka Sinema kapsamında vizyona girdi. Hapishane ve adalet sistemine içeriden bir bakış atan film, mahkum mektuplarındaki sakıncalı içerikleri sansürlemekle görevli bir memuru ana karakter olarak sunuyor. Mahremiyet kavramına çatısını inşa ederken gizemli kadın “Selma” karakteri üzerinden de dedektifçilik oynayarak yapıma kara filme benzer polisiye bir hava katılıyor.
Yeni işe başlayan Zakir’i açılışta mektup sansürlemek ile ilgili bir eğitimde izliyoruz. Mesleği hakkında genel bilgi edindikten sonra bu sefer Zakir’in, yaratıcı yazarlık atölyesinde eğitim aldığını öğreniyoruz. Biri duygulara ve fikirlere ket vurmayı öteki ise tam tersine insana dair olan her şeyi yazıya dökebilmenin yollarını anlatıyor. Zakir, yok etme ile yaratma arasında çelişkili bir hayat sürdürmeye çalışıyor. Annesiyle yaşayan yalnız bir adamın iki farklı ortama uyum sağlama çabasını izliyoruz. Öte yandan ceza infaz koruma memurluğundan utandığını gösteren detaylar da filmde dikkat çekiyor. Üniformasıyla sokağa çıkmaması ve kurstan arkadaşı Emel’e başlangıçta mesleğini farklı söylemesi gibi küçük sahneler bu işi mecburiyetten yaptığının göstergesi.
Filmde sansür ön plana çıksa da aslında mahremiyet ve sıkışmışlık hissi daha çok dikkat çekiyor. Cep telefonları ve bilgisayarların izlendiği, güvenlik kameralarının her yerde olduğu bir çağda yaşıyoruz ve mahremiyet algısı yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Zakir hapishane parmaklıklarıyla her gün haşır neşir olmasına rağmen eve gittiğinde de çelik kapının önüne oturtulmuş başka bir parmaklığı açmak zorunda kalıyor. Nasıl hapishanede mahkumların özel hayatı yok oluyorsa aynı şekilde eve gittiğinde de benzer bir tablo ile karşı karşıya kalıyor. Adımını attığı gibi ardından kitlenen kapılar, yazdıklarını annesinin gizli gizli okuması vb. detaylar Zakir’in de aslında bir mahkum olduğunu gösteriyor. Selma’nın mektuplarından öğrendiğimiz kadarıyla onun da benzer sorunları var. Kendini kurtarma ihtimalinin uzak olmasından ötürü Selma’nın fotoğraftaki hüznünün peşine düşüyor. Sürdüğü izler ve hedefine yaklaşma arzusuyla yanıp tutuşurken mesleğinin sınırlarını zorlayarak röntgenci pozisyonunu daha ileri bir noktaya taşıyor. Ama bu süreçte kendisinin de izlendiğini belli eden kamera açıları ve tedirginlik duygusu eşliğinde Zakir’i görmemiz, paranoyak bir döngüye zemin hazırlıyor.
Kapana kısılmışlık hissini mizahla dengelemeye çalışan film, yaptığı sistem eleştirisini de yan karakterlerin sulu ve boşvermiş tavırlarının ardına gizliyor. Her şeyi dalga malzemesi yapan Kenan ve anlayamadığı şeylerin direkt üstünü çizen Adnan karakterleri üzerinden işlemeye çalışan düzenin kimlere emanet edildiği az çok kendini belli ediyor. Onlar meslekte eski olduklarından Zakir’in ilerleyen yıllarda nasıl bir kimliğe bürüneceği ise merak konusu. Zakir sistemle görünürde uyum sağlamaya çalışmıyor gibi görünse bile sistemi kendi arzusuna göre kullanarak aslında bir parçası oluyor. Selma’nın ve eşinin özel alanlarına giriyor ve onları gözetliyor. Bunu yaparken de görevini kötüye kullanmaktan çekinmiyor. Bu açıdan kara filmi anımsatan bir tarafı da var. Elini taşın altına koyan ve gerçeğe ulaşmak için çabalayan paranoyak bir anti kahramana dönüşüyor.
Görülmüştür; sansürün baskın olduğu, kişisel alanların gittikçe kaybolduğu günümüze ilginç ve cesur bir bakış atıyor. Cezaevlerindeki sansürün yanı sıra gözetlenme ve dinlenme konularına değinirken 2013’de uygulamaya geçilen “pembe oda” sisteminin de bahsi geçiyor. Bir ceza infaz koruma memurunun gözünden görebileceğimiz birçok konuya temas ederken senaryosunun altını doldurmayı başarıyor. Ana ve yan karakterler olmak üzere başarılı oyuncu performansları yer alırken Selma’yı canlandıran Saadet Işıl Aksoy’un biraz daha diyaloğunun olmasını beklerdim açıkçası. Finalin açık bırakılması bazı izleyicilerin hoşuna gitmeyecek olsa da şahsen beğendim. Film sonlansa bile bazı küçük detayları düşünerek gerçeğin ne olduğuna kendimiz karar vermek zorunda kalıyoruz. Sürprizlerini kaçırmamak için daha fazla detay vermek istemiyorum ama Zakir’in yazarlık kursundaki en son dersine ve karakol sahnesine dikkat etmenizi öneririm.
İstanbul ve Ankara Film Festivalleri’nde ödül alan Görülmüştür, son olarak 18. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Türkiye’nin sürpriz bir şekilde Oscar Adayı olan Bağlılık Aslı filmiyle aynı anda vizyona girme talihsizliğine maruz kaldığından olsa gerek pek dikkat çekemese de Görülmüştür’e gitmenizi tavsiye ederim.
KÜNYE / IMDB: 7,1
Yönetmen ve Senarist: Serhat Karaaslan
Oyuncular: Berkay Ateş (Zakir), Saadet Işıl Aksoy (Selma), İpek Türktan (Emel), Füsun Demirel (Zakir’in Annesi), Erdem Şenocak (Kenan), Banu Fotocan (Gülten), Müfit Kayacan (Adnan), Emrah Özdemir (Ahmet), Ercan Kesal, Serdar Orçin
Görüntü Yönetmeni: Meryem Yavuz
Kurgu: Ali Aga
Ülke: Türkiye, Almanya, Fransa