Yıllardır Maceraperest Kitaplar ile özellikle polisiye türüne katkı sağlayan Oğlak Yayınları, 2019 yılında “Klasik Maceraperestler Dizisi”ne başladı ve Türk edebiyatının pek değeri bilinmemiş korku, gerilim, polisiye türündeki eserlerini gün yüzüne çıkarmaya devam ediyor.
Klasik Maceraperestler Dizisi”nin danışmanlığını Erol Üyepazarcı, editörlüğünü ise Çiğdem Bakırcıoğlu üstleniyor. Şimdilik dört kitaptan oluşan diziye eklenecekler arasında Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Cadı romanı da var.
Dehşet Gecesi – Kerime Nadir
(…) Ruzihayâl olduğuna yüz bin şahit isteyen en çirkin ve en iğrenç bir cadı ayağa kalkmış, ortadaki taş basamağa kadar gelmişti. Boyu ve gölgesi bir dev heybeti taşıyordu. Orada dikili durdu. Ağzı taze kana bulanmıştı. Saçları darmadağındı. Dişleriyse, bir kurdunki gibi sivri ve keskin bir biçimde parlıyordu. Nihayet gözleri… Tanrım! Bu gözler, beni aşk ve arzuyla kendimden geçiren o şahane gözler miydi? Evet, bu cadının, yahut Ruzihayâl hortlağının gözleri şimdi birer melanet kuyusu, tüyler ürperten birer hareketli yuvarlaktan ibaretti.
Türk korku edebiyatının ilklerinden biri olan, usta romancı Kerime Nadir’in Dehşet Gecesi; Karanlığa hapsolmuş, tüyler ürperten lanetli bir gerçekliğin pençesindeki kahramanlarının hikayesini anlatıyor. Bu karanlık romantizm ruhunuzu derinden sarsacak.
Dizinin ilk kitabının sunuş yazısı Galip Dursun’a ait.
1.Baskı, 2019 – 184 sayfa
Kesik Baş – Hüseyin Rahmi Gürpınar
(….) Polisler derhal çıkının düğümünü çözdüler. Feneri yaklaştırdılar. İçinden Ermenice bir gazeteye sarılı, lahana gibi yuvarlak bir şey çıktı. Kâğıdın birkaç yerinde koyu lekeler görünüyordu, gazeteyi açtılar. Kenarı kroşe örmesi baklava dantelalı, kurumuş kanla lekelenmiş bir patiska parçasının içinde, yine aynı yuvarlak şekil beliriyordu. Yuvarlağa birkaç defa dolanmış olan bu patiskayı da açtılar. Kirpiklerinin arasından kesik koyun kelleleri gibi karaları kaymış, süzgün bakan bir insan kafası çıktı. Bu kesik baş, kulaklarına kadar bir ressam paleti gibi türlü renge boyanarak yüz tanınmaz bir hâle getirilmişti.
Türk polisiye edebiyatının ilklerinden biri sayılan, usta romancı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın yazdığı ve kendi deyimiyle ‘‘Bir zabıta romanı’’ olan Kesik Baş; iki yaman dedektifin korkunç bir cinayeti aydınlatmaya çalışırken, karşılaştıkları insan manzaralarının da mükemmel bir anlatımla gözler önüne serildiği trajikomik bir roman.
Dizinin ikinci kitabının sunuş yazısı Çiğdem Bakırcıoğlu’na ait.
1.Baskı, 2019 – 200 sayfa
Gulyabani – Hüseyin Rahmi Gürpınar
“Ölümü beklemek sabırsızlığıma ve korkusuz bulunmak için vermiş olduğum metanet kararına rağmen bütün damarlarıma büyük bir korku yayılmaya başladı. Pencerenin önünden çekilmek istedim. Fakat nereye kaçacaktım? (…)
Şimdi artık ay ışığının yardımıyla biçiminin bütün ayrıntılarını seçebiliyordum. Kazan büyüklüğünde bir baş… Üzerinde o ürkütücü büyüklüğüne uygun beyaz sarıklı bir kavuk… Birer lombar deliği sanılacak bir çift müthiş göz… Ortası tümsek yarım endaze azman bir burun… Sekiz-on beyaz atın kuyruklarından yapılmışa benzeyen, göğüse kadar inmiş bir ak sakal… Bol yenli, topuklara kadar varan morumsu cüppe, bir elinde çektirme direği büyüklüğünde bir asa… Diğerinde taneleri kaba soğan iriliğinde bir tespih…”
Usta romancı Hüseyin Rahmi Gürpınar, “Garaib Faturası Külliyatı” olarak adlandırdığı iki kitaptan ilki ve Türk edebiyatının en güzel klasiklerinden biri olan Gulyabani’de, okurlarına dehşet dolu anlar yaşatırken, bir yandan da muzip bir eğlencenin kapılarını ardına kadar açıyor.
Dizinin üçüncü kitabının sunuş yazısı Işın Beril Tetik’e ait. Özgün metinden sadeleştiren ise Tamer Erdoğan.
1. Baskı, 2020 – 160 sayfa
Esrâr-ı Cinâyât – Ahmed Midhat Efendi
“Öreke Taşı’nda bir Osmanlı kızı ile iki Kefalonyalı’nın cesetleri bulundu. Beyoğlu’nda bir adam kendi yatak odası içinde asıldı. Bu iki cinayetin birbirine kesin ve yakın bağlantıları ise ortada mevcut eşya ile sabittir. Sözü edilen eşya anılan cinayetlerin daha nerelere kadar uzanacağını da gösteriyor. Eğer Osman Sabri Efendi kazandığı ün kadar usta bir adli zabıta memuru ise bu sırları meydana çıkarmaya çalışıp çabalamalıdır.”
İlk Türk polisiye muharriri, “Efendi Babamız” Ahmed Midhat Efendi, “Tanzimat Edebiyatı” denilen dönemin en popüler yazarıdır. “Efendi Babamız” bu polisiye romanı yayımladığı tarihte İtalya’da, İspanya’da, Balkan ve Orta Avrupa ülkelerinde ve bugün polisiye romanın en iyi örneklerini sunan İskandinav ülkelerinde dahi hiç polisiye roman yayımlanmamıştı. Esrâr-ı Cinâyât tefrika edilirken, kapalı bir biçimde de olsa yaptığı eleştirilerle gerçek bir kamu yöneticisinin suçunu ortaya çıkarmış ve dile düşen yöneticinin Avrupa’ya kaçmasına neden olmuştur.
Dizinin dördüncü kitabının sunuş yazısı Erol Üyepazarcı’ya ait. Özgün metinden sadeleştiren ise Tamer Erdoğan.
1.Baskı, 2020 – 280 sayfa