Kadınlara düşman bir adamın seri katile dönüşmesini anlatan The Sniper (Katil Ruhlar, 1952) adlı kara filmin yönetmenliğini Edward Dmytryk üstleniyor. Sağlık ve emniyet sistemini eleştiren film, katilin derinliklerine inmeye çalışıyor.
Kadın cinayetlerinin o dönemki verilerini özetleyen giriş yazısından sonra devam eden birkaç sahne filmi özetler nitelikte. Boş silahıyla bir kadını hedef alan Edward Miller aslında kimseyi öldürmek istememektedir. Kendine hakim olamadığından elini bilinçli olarak yakarak içindeki öldürme arzusuna ket vurmaya çalışır ve derdine derman bulmak için hastaneye gider. Bir sorunu olduğunu anlamalarına rağmen hastanede çalışanlar yoğunluktan dolayı onunla ilgilenmezler. Eski doktoruna ulaşma çabası da yanıtsız kalır. Bunun üzerine Edward Miller’ın içindeki katil tamamen dışarı çıkar. Film, izleyicinin katil ile özdeşleşmesini ister ve Miller’ın kadınlar tarafından ezilmesine birçok sahnede şahit oluruz. Kadınların çok basit terslemeleri bile onu tetiklemek için bir sebep veya bahanedir. Slasher filminden fırlamış bir zihniyetle hareket eden Miller için öpüşen genç çiftler bile uyarıcı bir etki gösterir. Fakat bir korku filmi karakteri kadar cesur olmadığından II. Dünya Savaşı’nda kullanılan modifiye edilmiş bir M1 Karabina ile uzaktan nişan alarak kurbanlarının canını alır. Geçmişte annesiyle ilgili pek iyi anılara sahip olmadığından ise birkaç cümleyle bahsedilir ve ilginçtir ki Miller kadınlardan kaçamaz, etrafı hep onlarla doludur. Patronu, ev sahibi, müşterisi… hep kadındır.
The Sniper, günümüzde geçen bir film olsaydı herhalde kadın cinayetlerine bir bahane bulmaya çalıştığını söylemek yanlış olmazdı. Sinemada toplumsal eleştirinin içine kadın haklarının dahil olması için daha beklememiz gerekir. Bunun için 50’li yıllar çerçevesinden filme bakarsak daha hakkaniyetli davranmış oluruz. Çünkü film vermek istediği mesaj ile psikolojisi bozuk insanların hapis veya idam cezası yerine tedavi edilmesi gerektiği üzerine odaklanır. II. Dünya Savaşından çıkmış erkeklerin travmatik geçmişleriyle yüzleşemeyip şiddet veya cinayet ile sonuçlanan eylemleri, mizojinizme varan tavırları ile ifade edilir. Miller’ın savaş gazisi olduğuna dair doğrudan bir işaret olmasa da kullandığı Karabina’nın orduda yaygın olarak kullanılan silahla aynı olmasının yanı sıra iyi de bir keskin nişancı olması, bu varsayımı doğrular nitelikte.
Hollywood’taki kara listeden çıktıktan sonra Edward Dmytryk’in çektiği ilk Amerikan filmi olan The Sniper’da Arthur Franz’den sonra önemli diğer bir rolü canlandıran, aşırı sağcı ve komünizm karşıtı Adolphe Menjou’nun olması ise ilginçtir. Humphrey Bogart’a benzerliğiyle dikkat çeken Gerald Mohr ve Marie Windsor’u ise küçük rollerde görmek mümkün.
KÜNYE / IMDB: 7,2
Yönetmen: Edward Dmytryk
Senaryo: Harry Brown, Edna Anhalt, Edward Anhalt
Oyuncular: Arthur Franz (Edward Miller), Adolphe Menjou (Frank Kafka), Richard Kiley (Dr. James G. Kent), Gerald Mohr (Joe Ferris), Marie Windsor (Jean Darr), Mabel Paige (Ev Sahibi), Marlo Dwyer (May Nelson)
Müzik: George Antheil
Görüntü Yönetmeni: Burnett Guffey
Kurgu: Aaron Stell
Ülke: ABD