HBO’nun mini suç-gerilim dizisi The Undoing, 6. bölümle hikayesini noktaladı. Jean Hanff Korelitz’in Bilmeliydin (You Should Have Known) adlı romanının serbest bir uyarlaması olan yapım, iki parlak yıldız; Nicole Kidman ve Hugh Grant’ı başrole taşıyarak bir cinayeti mercek altına alıyor. En son The Gentlemen (2019) filminde İngiliz aksanının avantajlarını kullanan Hugh Grant, yaş ilerleyince romantik komedilerin vazgeçilmezi imajından kötü adama doğru yavaş yavaş geçiş yapmaya çalıştığını fark etmek mümkün. Dizide karısını aldatan ve bir cinayetle suçlanan birini canlandırırken yılların tecrübesine rağmen fazlaca jest mimik yapmaya çalıştığı için karakter ona bir gömlek üstün geliyor. Nicole Kidman ise maalesef botoks işlemlerinin kurbanı olmuş. Biblo gibi olan güzelliğini muhafaza etmesine karşın sanki Stepford erkeklerine yenilmiş gibi görünüyor. Diziyi izlerken mimik yapmaya çalıştığında “Hadi Nicole! Yapabilirsin.” derken kendinizi bulabilirsiniz. Yönetmenin mi yoksa görüntü yönetmeninin mi fikridir bilmiyorum ama sorgu gibi gerilimli sahnelerde ayrıntı planlar ile göz, ağız gibi yakın plan çekimler kullanılması çok akıllıca olmuş. Mimiklerden medet umulmadığından gerilimin doğru verilmesinin önü açılmış.
İncelemeye biraz sert bir giriş yapmış gibi oldum ama bütüne yayılan bir sorun olduğundan en başından belirtmek istedim. Tabii bu durum için sadece Nicole Kidman’ı suçlamak pek de doğru değil aslında. 53 yaşındaki bir kadının 30’lu yaşlarında görünmek zorunda olması veya kendini zorunda hissetmesi toplumsal cinsiyetle bağlantılı olarak sektörel bir sorun. 60 yaşındaki Hugh Grant yüzündeki derin çizgilerle önemli bir karaktere hayat verebilirken Kidman’ın büyükanne rolleri haricinde sektörde kendine yer bulabilmesi için bazı küçük operasyonlar yaptırması gerekiyor.
Yazının bundan sonrası filmin bazı sürprizlerini ele verebilir uyarısında bulunduktan sonra konuyu daha fazla dağıtmadan diziye geri dönelim. Mutlu bir evlilik süren Grace ve Jonathan, oğulları Henry ile birlikte birçok kişinin imrendiği zengin bir hayat yaşamaktadır. Fakat bu düzen uzun sürmez. Henry’nin okuluna gelen bir çocuğun annesinin öldürülmesi ve ardından Jonathan’ın kaybolması Grace’in hayatını altüst eder. Kısa sürede tekrardan ortaya çıkan Jonathan’ın cinayetin tek şüphelisi olması her şeyin üstüne tuz biber ekecektir.
Cinayet işlenmeden önce dizide gerilimi sağlayan unsur olan geleceğin kurbanı Elena, hem karizması hem de rahatsız edici tavırlarıyla dikkat çekici bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü hem sınıfsal olarak hem de hayata karşı duruşlarıyla birbirinin tamamen zıttı olan bu iki karakterin gündelik hayatta bir araya gelmesi olanaksız gibi görünür ama hayat bir şekilde onları aynı sosyal çevrenin içine konumlandırır. Grace, Henry’nin arkadaşlarının anneleri ile benzer kafa yapısına sahip olmamasına rağmen yine de onlara uyum sağlar ama Elena bu konuda başarısız olur. Sanatçılığın verdiği bohem ruhu hayatına adapte ettiğinden sınıfsal olarak dışlanır. Aynı saygın özel okulun velisi, aynı spor salonunun müdavimi olmalarına karşın anneler, onun davranışlarını tasvip etmez. Grace ise kendi sosyal çevresine yaptığı gibi kibarlığı elden bırakmadan mış gibi yaparak içten içe dışlamasına ve rahatsız olmasına rağmen Elena’ya hislerini belli etmez.
Elena’nın acımasızca öldürülmesi üzerine ise dizide dengeler değişir. Geçmişteki yalanlar ve ardından gelen tatmin etmeyen itiraflar ise mutlu aile tablosunun sadece bir resim olduğunun bir göstergesidir. Bu noktadan sonra tam bir karakter draması ortaya konulur. The Undoing, polisiye türünün hayranlarına biraz yavan gelebilir ama karakter gelişimi açısında etkileyici bir yapım. Klinik psikolog olan Grace’in etrafındakilere fazlaca güvenmesi, maruz kaldığı yalanları jenerikteki küçük masum kız gibi fark edememesine ve hayatını pürüzsüz sanmasına yol açar. Sonrasında da anne, eş, evlat olmak arasında gelgitler yaşar. Jonathan’ın ise yüksek egosu ve yalancılıktaki başarısını göz önünde bulundurduğumuzda Ted Bundy’e benzetebileceğimiz bir kişilikle karşı karşıya kalırız. Grace’in babası Franklin Reinhardt, paranın her derde deva olmadığının bir yansıması olarak karşımıza çıkarken avukat Haley Fitzgerald, adaletten çok müşteri memnuniyeti ve kazanma hırsını her şeyin önüne koyar. Dizi çok dolambaçlı bir hikayeye sahip olmamasına rağmen yan karakterlerin cazibesiyle izleyiciyi elinde tutmayı başarıyor. Fakat dizinin en dikkat çekici karakteri olan Elena’ya daha çok ağırlık verilmesini beklerdim açıkçası.
Çarpık adalet sistemi, karamsar aile kavramı ile yeni kara filme göz kırpan The Undoing, merakı ayakta tutan ama finaliyle biraz hayal kırıklığına uğratabilecek bir yapım.
KÜNYE / IMDB: 7,6
Yönetmen: Susanne Bier
Senaryo: David E. Kelley, Jean Hanff Korelitz
Oyuncular: Nicole Kidman (Grace Fraser), Hugh Grant (Jonathan Fraser), Noah Jupe (Henry Fraser), Matilda De Angelis (Elena Alves), Edgar Ramirez (Dedektif Joe Mendoza), Donald Sutherland (Franklin Reinhardt), Noma Dumezweni (Haley Fitzgerald), Lily Rabe (Sylvia Steineitz), Edan Alexander (Miguel Alves), Ismael Cruz Cordova (Fernando Alves), Michael Devine (Dedektif Paul O’Rourke), Jeremy Shamos (Robert Connaver)
Müzik: Evgueni Galperine, Sacha Galperine
Görüntü Yönetmeni: Anthony Dod Mantle
Kurgu: Ben Lester
Ülke: ABD
2 Yorumlar
“Spoiler içerir” Merhaba. Evet incelemeye sert bir giriş yapılmış 🙂 Hugh Grant’ın abartılı mimikleriyle ilgili önce sizinle aynı düşünürken finalde açıklanan acı ve empati yoksunu, duygulara sahip olmayan bir sosyopat olduğu ve aslında hayatını rol yaparak yaşadığı gerçeğiyle bilinçli yapıldığı düşüncesine geçtim. “Spoiler” İnceleme için teşekkürler.
Sosyopat olduğu için bu kadar abartılı canlandırdıysa gayet iyi başarmış 🙂 Ama 10 küsur yaşındaki çocukların sosyopatı canlandırdığı “The Bad Seed” tarzı yapımlarda bile bu tarz bir performans görmemiştim.